Doğum tarihi ve yeri hakkında kaynaklarda bilgi mevcut değildir. Doğum tarihi olarak 1316 yılı zikredilse de Mekece Vakfiyesinden hareketle onun bu tarihte (1324) şahitlik edebilecek yaşta bulunması doğumunu 1310’dan daha erken bir tarihe çeker. Süleyman Paşa’nın adının geçtiği ilk çağdaş kaynak da yine bu vakfiyedir. Burada adı şahitler arasında Süleyman b. Orhan olarak kayıtlıdır. Paşa lakabına ise ilk Osmanlı tarihi diye kabul edilen Ahmedî’nin eserinde rastlanmış olması dikkat çekicidir. Amcası Alâeddin Paşa örneği dışında daha sonra herhangi bir hânedan mensubunun kullanmadığı, yüksek askerî idarecilere verildiği bilinen bu unvan onun kardeşleri arasında en büyük şehzade olmasıyla ilgili olabilir. Yaşamının önemli bölümü hakkında bilgi mevcut değildir. Osmanlı İmparatorluğunun ikinci padişahı Sultan Orhan Gazi'nin büyük oğludur. Osmanlı Devletinin Rumeli'ye bir başka deyişle Avrupa'ya geçişinin öncüsü ve sembolü olan şahsiyettir. Rumeli Fatihi olarak bilinir. Önce Gerede'yi yönetmekle görevlendirildi. 1330’da İznik'in ve 1338’de de İzmit'in fethinde önemli rol üstlendi. Taraklıyenicesi, Mudurnu ve Göynük tımar olarak kendisine verildi. Aydıncık’ı (Edincik), Biga ve Lapseki’yi ele geçirdi. Böylece Çanakkale Boğazının doğu yakasını denetini altına aldı. Bizans İmparatoru İoannes Kantakuzenos, Makedonya'yı işgal eden ve Selânik'i kuşatan Sırp Kralı Stepan Duşan'a karşı Orhan Gazi’nin yardımını isteyince, -1352’den önce- onbin kişilik bir asker gücünün başında Çanakkale Boğazı’nı geçerek Gelibolu yarımadasına ayak basan ilk Osmanlı komutanı oldu. Bizans ordusunun da yardımıyla Selânik'i Sırplardan kurtardı. 1352'de bu kez Gazi Evrenos Bey, Hacı İlbey, Ece Bey ve Gazi Fazıl Bey gibi Osmanlı akmcı beyleriyle birlikte, yine Kantakuzenos'a yardımcı olmak üzere Gelibolu’ya geçti. İmparatorun, Edirne'de içkaleye sığınıp kalmış bulunan oğlu Matthaios Kantakuzenos'u kurtardı. Ancak dönüşte Çimbi kalesini ele geçirdi, burada bir asker gücü bırakarak Anadolu'ya geçti ve Biga’da kışladı. 1354 te Gelibolu'dan Tekirdağ'a değin uzanan bütün Marmara kıyı şeridini ele geçirdiyse de, bu yerler varılan anlaşma gereği Orhan Gazi tarafından para karşılığı Bizans’a geri verildi. Rumeli'den çekilen Süleyman Paşa aynı yıl (1354) Ankara’yı Osmanlı topraklarına kattı (kent daha sonra yeniden Ahilerin yönetimine girecek ve Murat I döneminde varılan anlaşmayla Osmanlıya katılacaktır). 1354’te Kantakuzenos’un imparatorluktan oğlu Matthaios adına çekilmesi ve onun da saltanat rakibi İoannes V önünde yenilgiye uğraması üzerine, 1356'da Süleyman Paşa önderliğindeki Osmanlı ordusu yeniden Trakya'ya geçerek Çimbi'yi zaptetti. Evrenos Bey, Ece Bey, Gazi Fazıl vb. akıncıbeyleri birçok Bizans kalesini ele geçirdiler. Bolayır fethedildi ve bir Osmanlı üssü haline getirildi. Hayrabolu'ya gönderilen bir akıncı kolu Konirhisar tekfurunu tutsak etti. Hacı İlbey'i Keşan'ı aldı. Osmanlı akıncıları Malkara, İpsala ve Dimetoka doğrultusunda akınlara başladı. Firecek hisarı da ele geçirilince, Gelibolu tekfuru 1357‘de kaleyi teslim etmek zorunda kaldı. Fethedilen yerlere Anadolu’dan getirilen Müslüman - Türk boylarını yerleştirdi. Süleyman Paşa 1359/60 tarihinde Bolayır'la Seydikavağı arasındaki bölgede avlanırken atından düşerek öldü. Cesedi Bolayır'da kendi yaptırdığı imaretin yanında toprağa verildi. Yenieşhir'de sağlığında bizzat kendisinin yaptırdığı medrese, kütüphane ve makam türbesinden oluşan yapı topluluğu mevcuttur. Ölümü halinde her ne kadar Yenişehir'e defnedilmeyi vasiyet etmişsede ani ölümü ile Bolayır'a defnedildi. Yenişehir'de bulunan yapı topluluğu makam türbesi hariç 1930'lu yıllarda yıkıldı. Türbe halen Yenişehir'in Başkentlik sembolü olarak ayaktadır.
Bizans kaynaklarında Orhan Bey’in vârisi, devletin fiilen bütün işlerinden sorumlu yöneticisi şeklinde görülen Süleyman Paşa’nın babasının yaşlılığı sebebiyle iktidarın sahibi olduğu ve daima batıya yöneldiği bildirilir. Osmanlı kaynaklarında şecaat ve sehavet sahibi, gazâ lideri vasfıyla övülür.
(Kaynak: İslam Ansiklopedisi, c.8, s.94-96 - Türkiye'de Vakıf Abideleri ve Eski Eserler, c.4, s.619 - Bursa Ansiklopedisi, Yılmaz Akklıl, C.4, s.1530)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder